Ayrıldıysak ayrıldık, ölüm yok ya ucunda! Bir ömrün hikayesine sığan bunca olayın yanında, ayrılık da bir anıdır aslında..
Severken iyiydik de, ayrılınca mı kötüyüz? Ayrılık da aşkın bir parçası değil midir? Ne olursa olsun, güzel şeyler yaşamışız ki, birbirimizde kalmışız bunca zaman. Şimdi vakti gelmiş, değişmiş düzen ayrılmışız. Ne yapalım? Ölüm yok ya ucunda…
Böyle söylediğimde, bende duygu kalmadığını düşünüyorlar. Artık sevmediğim için ayrılık beni acıtmıyormuş. Yanlış tahmin! Ben hala kalbimin kanamasını durduramadım..
Ayrılık insanın içini, tıpkı bir bıçakla keser gibi acıtıyor. Yoksunluk ve yalnızlık duygusunun en çok vurduğu gece saatlerinde, ben de tırnaklarımı geçirip avuçlarıma ağlıyorum. Benim de gözlerim şişiyor, bazen kan oturuyor. Ayrılığın kolayı olur mu?
Ancak şunu düşünüyorum: Yapılacak bir şey var mı? Yok! Bu acıyı da aslanlar gibi yaşayıp tüketmek zorundayım. Yas gibi, yaşamadan geçmeyecek biliyorum.
Bir yanım, bir daha asla kimseyi sevmeyeceği düşüncesine tutunuyor. Diğer yanım ise, gerçekleri biliyor. Daha önce de kimseyi bir daha sevmeyeceğimi söyleyip sevmiştim. Demek ki, tarih kendini tekerrür ediyor.
Yaşanmışlıklara ve derinliğine bağlı olarak süresi uzasa da, kalbim bunu da aşacak. Ölüm yok ucunda! Aşk, kendini farklı kılıklarda yine karşıma çıkaracak. Herkeste onu arayacak kadar kör değilsem, at gözlükleriyle bakmıyorsam hayata, yeniden seveceğim.
Şimdi ben en çok mor seviyorum diye, başka renk kıyafet giymiyor muyum? Giyiyorum! Üstüme çok yakıştığını ve beni zayıf, seksi gösterdiğini düşündüğüm bir mavi elbiseyi giydiğimde, rengi mor olmadığı için keyif almıyor muyum?
İlişkiler de buna benziyor. Evet, birini çok seversin ama biterse, bir gün başka birini de seversin. Onun gibi olmaz, zaten olmasını bekleyemezsin. Farklı lezzetler çıkarmayı öğreneceksin hayattan, yoksa kendi yaşamına suikast düzenlersin.
Ayrıldıysak ayrıldık, yapacak bir şey yok! Biraz daha ağlarım, içim çekilir, kanar, sonra kabuk bağlar. Gün gelir diner içimdeki sızı, sonra kalkarım ayağa yeniden severim. Ayrılıktır bu da sonuçta, ölüm yok ya ucunda….
Severken iyiydik de, ayrılınca mı kötüyüz? Ayrılık da aşkın bir parçası değil midir? Ne olursa olsun, güzel şeyler yaşamışız ki, birbirimizde kalmışız bunca zaman. Şimdi vakti gelmiş, değişmiş düzen ayrılmışız. Ne yapalım? Ölüm yok ya ucunda…
Böyle söylediğimde, bende duygu kalmadığını düşünüyorlar. Artık sevmediğim için ayrılık beni acıtmıyormuş. Yanlış tahmin! Ben hala kalbimin kanamasını durduramadım..
Ayrılık insanın içini, tıpkı bir bıçakla keser gibi acıtıyor. Yoksunluk ve yalnızlık duygusunun en çok vurduğu gece saatlerinde, ben de tırnaklarımı geçirip avuçlarıma ağlıyorum. Benim de gözlerim şişiyor, bazen kan oturuyor. Ayrılığın kolayı olur mu?
Ancak şunu düşünüyorum: Yapılacak bir şey var mı? Yok! Bu acıyı da aslanlar gibi yaşayıp tüketmek zorundayım. Yas gibi, yaşamadan geçmeyecek biliyorum.
Bir yanım, bir daha asla kimseyi sevmeyeceği düşüncesine tutunuyor. Diğer yanım ise, gerçekleri biliyor. Daha önce de kimseyi bir daha sevmeyeceğimi söyleyip sevmiştim. Demek ki, tarih kendini tekerrür ediyor.
Yaşanmışlıklara ve derinliğine bağlı olarak süresi uzasa da, kalbim bunu da aşacak. Ölüm yok ucunda! Aşk, kendini farklı kılıklarda yine karşıma çıkaracak. Herkeste onu arayacak kadar kör değilsem, at gözlükleriyle bakmıyorsam hayata, yeniden seveceğim.
Şimdi ben en çok mor seviyorum diye, başka renk kıyafet giymiyor muyum? Giyiyorum! Üstüme çok yakıştığını ve beni zayıf, seksi gösterdiğini düşündüğüm bir mavi elbiseyi giydiğimde, rengi mor olmadığı için keyif almıyor muyum?
İlişkiler de buna benziyor. Evet, birini çok seversin ama biterse, bir gün başka birini de seversin. Onun gibi olmaz, zaten olmasını bekleyemezsin. Farklı lezzetler çıkarmayı öğreneceksin hayattan, yoksa kendi yaşamına suikast düzenlersin.
Ayrıldıysak ayrıldık, yapacak bir şey yok! Biraz daha ağlarım, içim çekilir, kanar, sonra kabuk bağlar. Gün gelir diner içimdeki sızı, sonra kalkarım ayağa yeniden severim. Ayrılıktır bu da sonuçta, ölüm yok ya ucunda….